Yetenek geliştirme söz konusu olduğunda, sektörün lideri olarak görülen çok az federasyon vardır. Ancak Alman Futbol Federasyonu (DFB) kesinlikle onlardan biri.
2002 yazında, Almanya'nın Japonya ve Güney Kore'deki Dünya Kupası finalinde Brezilya'ya kaybetmesinden birkaç ay sonra, DFB “Yetenek Geliştirme Programı’nı” uygulamaya koydu. Dönemin DFB başkanı Gerhard Mayer-Vorfelder'in girişimiyle, Almanya genelinde yetenek gelişimine yönelik futbol eğitimlerinin başlayacağı 390 üs kuruldu. Başlangıçta, bu üsler 11 ila 17 yaş arasındaki gençleri eğitirken, günümüzde yaş grubu esas olarak 11 ila 14 yaş arasındadır.
O günlerden bu yana DFB kendisini bu alanda çok geliştirdi. Almanya'da yaklaşık 25.500 futbol kulübü olduğu düşünülürse toplamda 390 geliştirme üssü, üs başına kabaca 65 kulüp oranını veriyor. Böylece, potansiyel yeteneklerin en verimli şekilde araştırılmasını sağlayan sıkı bir ağ oluşturuluyor. Her yeteneğe, keşfedilmek, geliştirilmek ve desteklenmek için aynı şans veriliyor. Her yıl yaklaşık 22.000 çocuk ve genç yetenek bu programdan yararlanıyor.
DFB tarafından istihdam edilen yaklaşık 1.200 antrenör bu antrenman seanslarını yönetiyor. Yetenek geliştirme programı, sahada olması gereken uzmanlığın yanı sıra organizasyonel olarak da uzmanlık gerektiriyor. DFB, bu projenin organizasyonu için 29 tam zamanlı temel koordinatörü bünyesinde barındırıyor. Ortak eğitim ve oyun felsefelerine yönelik sorunsuz bir çalışma ve iletişim sağlamak için bölgesel derneklerle yakın iş birliği içinde çalışılıyor. Böylece, temel koordinatörler, gençlik geliştirme konseptinde merkezi bir rol üstleniyorlar.
2018'den beri bu programın koordinatörü Damir Dugandzic. Yetenek geliştirme sektörünün hızla değişen standartları için DFB'nin ihtiyaç duyduğu çözümlere üç yıldır öncülük ediyor. Kendisi bize DFB Yetenek Geliştirme Programı'nın nasıl işlediğini ve futbolun gelecek yıldızları için nasıl bir yol çizdiklerini detaylı bir şekilde anlattı.
Arda Alan Işık:
Çok temel bir soruyla başlamak isterim: Bugünün futbol dünyasında yetenek geliştirme kavramından ne anlamalıyız?
Damir Dugandzic:
Belki de bana sorabileceğin en zor soru bu. Cevap vermek o kadar kolay değil. DFB'de iki şeyi birbirinden ayırdığımızı düşünüyorum. Biri ham yetenek, diğeri geliştirilmiş yetenek. Yemek yemeyi sevdiğim için her zaman yemekle örnek veririm. Ham yetenek, bir oyuncunun mizacı ve eğilimleri ile ilgili bir şeydir ve çok değişmez. Bir yemeğin malzemeleri gibidir. İyi yağa ihtiyacınız var, taze gıdalara, sağlıklı ve biyolojik ete ihtiyacınız var vs. Bunlar çok güzel şeyler ve gerekli olan malzemelerdir. Ancak daha sonra pişirme süreci başlar. Ham yetenekleri geliştirilmiş yeteneklere dönüştürecek bir aşçıya, antrenöre ihtiyacınız var. Ham maddeden gelişime giden yol budur.
Bu dinamik bir süreçtir, ham yeteneğe her zaman sahip olabilirsiniz, ancak gelişip gelişmeyeceğiniz aldığınız eğitime bağlıdır. En önemli şey, ya da en önemli şeylerden biri, sonunda yemek yediğinizde misafirlerinizi masaya davet etmenizdir. Diyelim ki biftek yaptınız ama misafirler “Üzgünüm ama ben vejetaryenim, et sevmiyorum” diyecek. Bu, a takım antrenörü olabilir, "Biliyorum, yeteneklisin ama benim oyun tarzım farklı. Sadece bir forvet istiyorum. Ve şimdi iki tane var. Yani, oynamayacaksın" diyebilir. Burada biraz uyuma ve şansa da ihtiyaç var. Yani, bir yanda ham yeteneğimiz var, değişmeyen bir yatkınlıklar dizesi ve diğer yanda antrenör ile oyuncu arasındaki bir ilişki olan geliştirilmiş yetenek var. Bunu kavradığımızda bütünsel bir yaklaşıma kavuşabiliriz. Bunun için de bir sisteme ihtiyacınız var, oyuncunuzun en iyi olabileceği bir ortama ihtiyacınız var. Bu kulüp felsefesi, antrenörün tarzı ve nasıl oynadığıyla ilgilidir. Bunlar iyi bir şekilde birleştiğinde, bir gün harika bir oyuncu olacak genç bir yeteneğiniz olabilir.
Arda Alan Işık:
Peki bu DFB'de nasıl işliyor? Oyuncuları en iyi hale gelmeleri için nasıl "pişiriyorsunuz"? Dünyada birçok futbol felsefesi ve bakış açısı var. Hangi kıstaslara göre oyuncularınızı yetiştiriyorsunuz?
Damir Dugandzic:
Öncelikle iki şey var; birincisi Almanya'daki yetenek gelişiminin organizasyon yapısı diğer ülkelerden, örneğin Fransa'dan ve İngiltere'den temelde farklı. Almanya'da yaklaşık 25.000 futbol kulübümüz var, bu diğer ülkelere kıyasla inanılmaz bir miktar.
Bunun haricinde futbol eğitiminin farklı katmanları var. Bir tanesi mesela Almanya'da toplam 56 tane olan akademilerimiz. Bundesliga'dan dördüncü lige kadar her takım kapasitesi oranında akademilere yatırım yapmak zorunda.
İkinci katman, günümüzde yaklaşık 14.000 erkek ve kız çocuğunun haftada bir ek eğitim seansı aldığı yetenek geliştirme programı olan TDP'dir. Bu oyuncular 11-14 yaş, 12-15 yaş arasında ve bir akademinin oyuncuları değiller. Hala amatör kulüplerde oynuyorlar. Her iki yaş grubunda da iki farklı yetenek türü vardır. Bir yanda "bağıran" yeteneklerimiz var, fark edilmesi kolay olanlar. Bunlar normalde ilk yıllarından beri akademiye gidenlerdir. Bir de "fısıldayan" yetenekler var. Fark edilmesi kolay olmayanlar, genç yaşlarda etkili olmayanlar. Ama Euro 2020'de dikkat ettiyseniz geç başlayan birçok oyuncu vardı. Almanya'da örneğin Robin Gosens ve hatta İlkay Gündoğan'ın küçükken etkileyici olmadığını söyleyebilirim. İskoçya'da 15 yaşında Celtic'ten gönderilen Andrew Robertson da aynı şekilde. Avusturya'da Saša Kalajdžić ve Hollanda'da Woug Weghorst gibi oyuncular da amatör kulüplerde uzun süre forma giyen ve akademi yolunu takip etmeyenlerden.
Üçüncü katman olarak, elit futbol okullarımız var. Her akademinin bir elit futbol okulu olması gerekiyor. Sabahları ek eğitim seansları var. Bu, ülkenin dört bir yanındaki 366 ana kampta antrenman yapan yaklaşık 14.000 oyuncuyu içeren bir organizasyon yapısıdır. Amacımız her yeteneği tespit etmek ve her yeteneği geliştirmek. Farklı yollar olduğunu biliyoruz; her kurum, kulüp, futbol federasyonu ve bölgesel derneğin kendi görevleri var. Futbolcu olmanın birden fazla yolu vardır ve her organizasyon buna göre yolunu bulmalıdır.
Arda Alan Işık:
Sizi eğitim sisteminizin temel prensipleri nelerdir? Yetenekleri nasıl keşfeder ve geliştirirsiniz?
Damir Dugandzic:
Bu yetenekleri bulmak için iyi bir oyuncu izleme sistemine ihtiyacımız var. Bizim "TIND" adında bir modülümüz var. Bunlar bizim yetenek kriterlerimiz dediğimiz dört nokta var. T teknik içindir. Ve bu sadece bir oyuncunun teknik becerisi ile ilgili değil, aynı zamanda antrenman hassasiyeti ile ilgilidir. Oyuncu antrenmana nasıl tepki veriyor? Çünkü bir oyuncuyu 10 yaşında görürseniz, o şu anda yeni başlamış olabilir ya da beş yıldır antrenman yapmış olabilir. Yani önce keşif yapmalısınız, sonra onunla antrenman yapmalı ve sonra nasıl tepki verdiğini görmelisiniz. Çünkü onun gerçek durumunun ne olduğunu değil gelecekte ne olabileceğini görmek istiyorsunuz.
İkinci kısım zekâ (Intelligence), özellikle oyun zekası. Bir oyunu nasıl okumak gerektiğini, çözüm bulmayı ve bu çözümü takım arkadaşlarınızla paylaşmayı ifade eder. Sanırım tekrar Euro 2020'ye dönersek, ceza sahasının etrafında neredeyse 10'a 10 oyuncu var, çok dar alanlar. O halde bu dar alanlarda yaratıcı olmalı ve çözümler bulmalısınız. Yani yine zekâ çok önemli.
Üçüncü şey ise oyuncunun doğası (Nature), kişiliği ile ilgilidir. Gücü olan, gücünü paylaşan, duygularını gösteren ama aynı zamanda birbirine saygı duyan ve erdemli oyuncular istiyoruz.
Son nokta ise dinamizm. Oyunu hızlandıran oyuncular istiyoruz. Bu sadece fiziksel hızlarıyla değil, aynı zamanda bilişsel hızlarıyla da ilgili. Kontra-ataklarda bunu görüyorsunuz, durumu fark edip çok hızlı karar vermeniz gerekiyor. Yani, her şey fiziksel yeteneğinizle ilgili değil. Aynı zamanda bilişsel yeteneğinizle de ilgilidir. Bunlar, yetenek kriterlerimiz ve ayrıca eğitim programımızla ilgili dört nokta.
Öte yandan, karar verme süreçleriyle birleştirilmiş teknik eğitim istiyoruz, izole eğitimler değil. Antrenör, nasıl gelişeceğiniz konusunda size bazı tavsiyelerde bulunmak için orada. "Topu al ve takım arkadaşınla 200 pas yap" dediğinizde bu antrenöre ihtiyaç duyacağınız bir antrenman değil, evde veya antrenmandan sonra yapabileceğiniz bir şey. Antrenör, karar verme, yani durumları tanıma, takım arkadaşlarınızla iletişim kurma, bir karar verme ve ardından bu kararı uygulama konusunda size yardımcı olmalıdır.
Normalde eğitim yüzde 80 icraatla ilgilidir, ancak oyunda icraat en küçük kısımdır. Hatalar icra kısmında gözükse bile aslında çok daha önce, karar verme aşamasında gerçekleşiyor. Bu da bizim eğitim felsefemizde sahip olduğumuz ana kısımdır. Alanı tarama, pozisyonu idrak etme, karar verme ve nihayetinde yürütme ile ilgilidir.
Arda Alan Işık:
Bu yaklaşımın işaretlerini üç yıl önce DFB ile yaptığınız röportajda gördüm, çünkü orada oyuncuların bilişsel özelliklerine vurgu yapmıştınız. Bu bilişsel özellikleri nasıl geliştirirsiniz?
Damir Dugandzic:
Bu aslında oldukça kolay. Bu teknik bir yaklaşım değil, nasıl antrenman yaptığınızla ilgili. İzole bir eğitimle değil, bir oyun yaklaşımıyla ilgili bir mesele bu. Dar alanda sıklıkla antrenman yapıyoruz; Bire bir, ikiye iki, üçe üç ve dörde dört gibi. Antrenmanda bu ölçekte çalışıyoruz, hep dar alanda. Karar vermenin değişkenliği ve her daim çözümler üretme konusunda bu çok faydalı oluyor. Doğru ya da yanlış tek bir yol yok tabii, farklı seçenekler var. Fakat olay her zaman karar verme ile ilgilidir, bu sebeple antrenmanlarımızın üçte ikisi hep dar alanda geçiyor.
Oyuncuyla kurulan iletişime de büyük önem veriyoruz çünkü bu alanda futbol çok gelişti. Bir antrenör olarak sadece sizin ne düşündüğünüz değil, oyuncuların da ne düşündüğü önemli. Oyuncu maç veya antrenmanla ilgili ne düşünüyor? Aldığınız cevaba göre sonra bir yol haritası çiziyorsunuz.
İkinci önemli husus ise son yıllarda başarısızlıkları ve hataları tespit etmekten ziyade oyuncularımızın güçlü yönlerine odaklandık. Eskiden bir oyuncunun hep zayıf yönlerini görürdük, ama mesele şu ki, birçok güçlü yönü olan oyuncularımız var. Vurgulamamız gereken şey de budur. Hataları tespit etmek oldukça kolaydır ve bunu için antrenör olmaya gerek yoktur. "Gol kaçırdın. Pas alamadın vb." Ancak daha önemli olanı, iyi eylemleri tespit etmek ve kendinize şunu sormaktır; "Neden iyi gitti?". Buna cevap verebilirseniz, oyuncuya farklı bir yaklaşımınız var demektir. Çünkü o zaman onun güçlü ve zayıf yönlerini ayırt edebilir ve güçlü yönlerini vurgulayabilirsiniz.
Öte yandan, özellikle genç yaşlarda, sadece bir tane güçlü yönünüz varsa ve diğer kısımlar geliştirilemiyorsa bu bir problemdir. Bu dört kriter; teknik, zeka, doğa ve dinamizmin hepsi büyük bir rol oynamaktadır. Çok hızlı bir oyuncuysanız ancak diğer şeyler geliştirilemezse şansınız yoktur. Çünkü her kriterde belli bir minimum seviye var, bir sonraki seviyeye ulaşmak için onların ötesinde olmalısınız. Tek bir güçlü noktanız varsa, bu yeterli değildir. Öyleyse kendinize sormalısınız, diğer şeyler de geliştirilebilir mi? Ve eğer öyleyse, o zaman bu harika bir şey. Demek ki bazı konularda eşiğin üzerindesin, hatta onlardan çok ötedesin.
Arda Alan Işık
DFB aynı zamanda haftalık belirli antrenman saatlerini oyuncuların kişisel antrenmanlarına ayırıyor. Bu kişisel gelişim antrenmanlarını anlatabilir misiniz?
Damir Dugandzic:
Burada iki nokta var: Birincisi sahip olduğumuz eğitim modelidir. Farklı aşamalarımız var. Biz sezon içinde bloklar halinde antrenman yaparız, yaklaşık beş ila altı hafta bir bloktur. Tüm oyuncuların neredeyse aynı şeyleri yaptığı bloklar var, ancak bu büyük bloklardan sonra bireysel çalışma kısmına geçiyoruz, bu da antrenmanın kişiselleştirildiği kısımdır. Bir antrenör sadece üç veya dört, en fazla beş oyuncuyla çalışarak bu oyuncuların bireysel olarak gelişimi için bir program hazırlar. Bu dönemde yaklaşık beş ila altı hafta boyunca özel zayıflıklar veya güçlü yönler üzerinde çalışılır. Ve sonra tekrar tüm oyuncuların bir arada olduğu genel bir bloğa geçiyoruz.
İkincisi, TDP'mizde antrenörler ve oyuncular arasında iyi bir orana sahibiz. Oyuncu antrenör ilişkisinin gelişebilmesi için küçük gruplar istiyoruz. Buna ek olarak benim "bir dakikalık antrenörlük" dediğim şeye sahibiz. Bazen soyunma odası ile saha arasında geçen bu bir dakika içinde ne olduğu çok önemlidir. Oyuncuyu sadece bir futbolcu olarak değil, bir insan olarak tanımak ve onunla böyle ilgilenmek zorundasınız. Bu yüzden antrenörlerimize her zaman şunu söylüyorum: "Oyuncularınıza gidin ve onlarla konuşun". Sadece futbolla ilgili değil, onlara evde işlerin nasıl olduğunu sorun? Çok mu ödev var? Son maç nasıldı? Bütüncül bir yaklaşım sadece saha içiyle ilgili değildir, saha dışında da devam eder. Bu aynı zamanda uygulaması çok kolay bir yöntem, bazen soyunma odasından sahaya yürürken oyuncuyla diyalog kurmak için sadece bir dakika yeterlidir.
Arda Alan Işık:
Son olarak antrenörlük eğitim yönergelerinizden de biraz bahseder misiniz?
Damir Dugandzic:
Eğitim programımızda farklı katmanlar bulunmaktadır. Program temel olarak antrenman vizyonu, oyun vizyonu, eğitim vizyonu ile ilgilidir. Bazıları daha genel, bazıları daha spesifik olarak savunma veya hücum yönergeleriyle ilgili yaklaşık 5-6 ilkemiz var ve bunlar her sisteme uyuyor. Mesele "4-4-2 mi yoksa 3-5-2 mi oynuyoruz" meselesi değil. Örneğin, rakibin arkasındaki boşluktan yararlanmak gibi ilkelerle bağlantılıdırlar. Bu çok ama çok ilginç bir nokta ve yine Euro 2020'de gördüğümüz gibi, belki de en önemli şey bu.
Örneğin, Almanya'ya karşı savunmada beş Macar oyuncu vardı. Bu durumda rakibin arkasına nasıl sarkarsın? O bölgeye ulaşmanın farklı yolları var. İlk yarıda Joshua Kimmich ve Robin Gosens ile denedik ve pek işe yaramadı. O yüzden farklı çözümler bulmalısınız (Almanya ikinci yarıda eşitliği sağladı). Bu bir oyun tarzı veya sistem meselesi değil, rakibinizin yarı sahasındaki alanı kullanmak için çözümler bulmaktır. Yönergelerimizde sahip olduğumuz fikirler de bunun gibi çözümlerden oluşuyor.