UEFA, koronavirüs pandemisinin etkisi nedeniyle Finansal Fair Play (FFP) kurallarını gevşetmeye hazırlanıyor. Maçların çoğu kapalı kapılar ardında oynanırken, dünya genelindeki stadyumlar son 15 aydır tam kapasite ile çalışmıyor. Pandemi kulüplerin ana gelirlerini elinden aldı ve bu da çoğu kulüp için finansal sorunlara yol açtı. Bu nedenle UEFA, Avrupa müsabakalarına katılmak isteyen kulüplerin kazandıklarından daha fazlasını harcamasına vermeyen ve böylece artan harcamaları ve zararı telafi etmeyi amaçlayan önlemleri değiştirmeye hazırlanıyor.
Avrupa Süper Ligi ve Şampiyonlar Ligi'ndeki yeni format gibi projelerin de yoğun bir şekilde tartışıldığı bu günlerde Altınordu FK alanında uzman isimlerden Alman Spor Üniversitesi'nde görevli Dr. Till Müller-Schoell ile konuyla ilgili kapsamlı bir röportaj yaptı. Dr. Müller-Schoell, spor politikaları, işgücü piyasası ve sosyal politikalara alanında birçok makale ve araştırma yayınlamış bir akademisyen.
UEFA'nın, kulüplerin geçici olarak kazandıklarından daha fazlasını harcamasına izin vermesi konusunda Dr. Müller-Schoell bunun bir zorunluluk olduğunu düşünüyor:
"UEFA, şartları yerine getiremedikleri ve Avrupa müsabakalarında oynamak için lisans almadıkları için bu kadar çok kulübü kaybetmeyi göze alamaz. Öte yandan, FFP'nin kendi başına pandemiden önce bile hedeflerine ulaşamadığını ve tamamen çöpe atılması gerektiğine katılmıyorum. FFP'nin sürdürülebilir finansal rakamlar üzerindeki olumlu etkisini değerlendirmek için analiz yapan birçok araştırmacı çoğunlukla olumlu sonuçlar buldu."
Öte yandan, Dr. Müller-Schoell FFP'nin temel amacının genel kanıdan farklı olarak rekabet dengesi kurmak değil, kulüplerin iflas etmesini ve Avrupa müsabakalarından ayrılmasını önlemek olduğuna da dikkat çekiyor:
“UEFA'nın ve Avrupa Komisyonu'nun FFP ile temel amacı, kulüplerin finansal yeteneklerini geliştirmek, şeffaflığı ve güvenilirliği artırmak, iyi yönetişim uygulamalarını geliştirmek, kulüpleri kendi gelirlerine göre hareket etmeye teşvik etmek, kulüp finansmanında daha fazla disiplin ve rasyonalite getirmek ve sorunsuz işleyişi sağlamaktı. Bu açıdan FFP'nin futbolun finansmanına daha fazla istikrar ve sürdürülebilirlik getirdiğini söyleyebiliriz” dedi.
Bununla birlikte, rekabet dengesi ile ilgili olarak, FFP ile işlerin daha iyi olduğunu söylemek pek mümkün değil. Hatta bazı araştırmalar, Avrupa futbolundaki mevcut hiyerarşilerin ortadan kalkmak şöyle dursun, arttığını bile ortaya koydu. Bununla birlikte, Dr. Müller-Schoell, futbol finansmanı son yıllarda önemli ölçüde değiştiği için bu senaryoda suçlanacak tek aktörün FFP olamayacağını düşünüyor:
“Stadyumda bulunan ve takımını destekleyen geleneksel taraftar kimliği cazibesini kaybediyor. Bu kimlik giderek artan ticarileştirme ile temasını önemli ölçüde kaybetmiş durumda. Bilet satışlarından elde edilen gelir payını giderek daha çok medya, sponsorluk ve yayın gelirlerine bırakıyor. Bu da kulübünüzü desteklemenin geleneksel yollarının düşüşte olduğu anlamına geliyor.”
“Almanya'da büyük bir hayran kitlesine sahip olan Schalke 04 ve Werder Bremen gibi kulüpler, çok sayıda taraftara ve onların sıkı desteğine rağmen bu değişime ayak uyduramayarak Bundesliga'dan küme düştü. İş modellerini çağdaş ve sürdürülebilir bir modele dönüştüremediler.”
Dr. Müller-Schoell, Avrupa Süper Ligi projesinin de aynı sorundan ortaya çıktığını savunuyor. Bazı kulüpler, kulüp sahipliği yoluyla doğrudan yatırımlardan yararlanıp oyuncu pazarını rakipsiz fiyatlarla şişirirken, doğrudan yatırımcısı olmayan diğer kulüpler de yarışta kalmanın başka yollarını arıyor:
“Avrupa Süper Ligi gelir elde etmek için ilk girişim değil, hikâye 90'lara kadar uzanıyor. Şampiyonlar Ligi'nin oluşturulması ve en az üç-dört takımın yüksek gelir elde etmesini sağlamak da bu yolculuğun bir parçası. Bu arayışların temelinde de futbolun çok riskli bir yatırım olması yatıyor. Küme düşme ihtimalinin olması kar garantisi arayan yatırımcıların gözünü korkutur çünkü kaybetme riski çok yüksektir."
"Öte yandan, bazı kulüp sahipleri ve yatırımcılar aynı endişeye sahip değiller, oyuncu pazarını şişirip başarıya giden yolu adeta satın alıyorlar. Hala çoğu büyük kulübün finansal istikrarsızlığının temelinde kötü yönetimlerin olduğunu düşünüyorum, ancak yabancı kulüp sahiplerinin direk yatırımları oyuncu ücretlerini çok yükseltti. Maaşların, transfer ücretlerinin ve primlerin ne zaman tavan yaptığına bakın, yatırımcılardan gelen direk para akışıyla birlikte dik bir artış göreceksiniz.”
Dr. Müller-Schoell'e göre Avrupa futbolunda giderek büyüyen bu finansal rekabette RB Leipzig, SC Freiburg ve Altınordu FK gibi farklı ekonomik modellere sahip takımlar yeni bir bakış açısı sunuyor:
“Yüksek kalitede yetenek keşfi, geliştirmesi, pazarda konumlandırması ve pazarlaması üzerine kurlu bir iş modeli kesinlikle geleneksel değil. RB Leipzig ve SC Freiburg gibi takımlar, oyuncuların kendilerini geliştirdikleri ve ardından en iyi takımlara atladıkları takımlar olarak işlev görüyor.”
Bununla birlikte, bir kulübün toplumsal yönü günümüzün aşırı rekabetçi futbol sahnesinde alternatif bir rotaya sahip olmanın bir diğer önemli yönü. Burada Dr. Müller Schoell, Altınordu FK'nın oyunu bir üst seviyeye taşıdığını düşünüyor:
“Sadece ekonomik proje olan bir futbol kulübü toplumsal fayda üretmez. Altınordu'nun yaptığı ise yetenek üreten bir karaktere toplumsal bir boyut da kazandırmasıdır”