Güner Şatır…
Bir tabir vardır ya “Babadan Altınordulu” diye, işte bu laf, tam da onun için söylenmiş… 
Bugün 84 yaşında; ama fiziğiyle gençlere taş çıkartır, hafızasıyla da şaşkına çevirir… 
1950’leri, yani 70 yıl öncesindeki Altınordu’yu,  İzmir futbolunu ve kahramanlarını öyle bir anlattı ki bize, 94 dakikalık ses kaydının tamamı hazine… 
Nereden başlayalım diye çok düşündük röportajı yazmaya… O kadar çok mesaj ve “hayatın kendisi” vardı ki söylediklerinde, zaman zaman güldük, zaman zaman düşündük, zaman zaman da gözlerimiz doldu... 
1960’lardan itibaren şehir dışındaki bankacılık görevi nedeniyle hiç bir maçımıza gelemeyen, ancak içinde Altınordu ateşini hep canlı tutan, Sahil Evleri’nde mütevazı bir evde eşi Ayhan Hanım ile sürdürürken yaşamını yollarımız kesişti Güner Şatır ile… 
Altınordu Arması Yediemini Seyit Mehmet Özkan, Altınordu İletişim Yönetmeni Ali Ergöçmez ve Altınordu Tarihçisi Kenan Akseki ile evinin arka bahçesindeki can erik ağacının altında kurulan masada oldu yıllar sonraki buluşma, Ayhan Hanım’ın ev yapımı limonatasını yudumlarken… 
Biz Altınordu tarihindeki önemli bir ismi bulduk, Güner Bey de 60 yıl sonra Altınordulu yöneticilerle, kendisine getirdiğimiz “Efsane Forma”sına yeniden kavuştu … Bu buluşmanın vesilesi de yan komşusu, Seyit Mehmet Özkan’ı yakından tanıyan Ersen Bey oldu… Sağ olsun… 
Güner Şatır, sohbetimizde önemli noktaları vurgularken, özünde verdiği mesajlar çok dikkatimizi çekti. 

PARA, AMATÖR RUHU BOZDU
“Babam, Gayri Federe Türk Futbol Milli Takımı’nın sol beki,  Sait Altınordu ile 10 yıl birlikte futbol oynayan Bahriyeli Cemil’di… Altınordu’da oynamak için önce iyi atlet olmak gerekiyordu. Bize Sobel döneminde “Kırmızı Donlu Şeytanlar” dediler, bu söylem tezahüratlara yansıdı. Türk futbolunda ilk profesyonel sözleşmeler bizim dönemimizde imzalanırken, paranın işin içine girmesi, zamanla amatör ruhu bozdu… Kulüp aşkı ile oynarken, bir de üstüne Altınordu’dan para almayı hiç kabul edemedim… Şartların değiştiğini görünce futboldan koptum, 60 yıldır bir daha sahalara adım atmadım… Bizim zamanımızda futbol sert oynanırdı. Kale atışında orta sahayı  geçiren futbolcu o zamanlar iyi futbolcu diye anılıyordu. En büyük dileğim, Avrupa’ya örnek olmuş Altınordu Futbol Akademisi’ne gelmek ve gençlerle konuşmak. Onlara anlatacağım çok hayat ve futbol tecrübem var…” 
Gerisini, bu kısa süren futbol hayatı hikayesini “Babadan Altınordulu” Güner Şatır’dan dinleyelim… 

ÖNCE ATLETİZM, SONRA FUTBOL
“Ben daha ilkokuldayken Basmane’deki Vali Kazımpaşa mektebinin bahçesinde kağıtları sıkıştırıp top oynuyorduk. Babam ise bana kızıyordu. Dördüncü sınıfta bir gün "Otur bakalım. Sen top mu oynamak istiyorsun. Ama senden bir isteğim var. Önce iyi bir atlet olacaksın. Bana bunu ispatlayacaksın, sonra futbola izin var” dedi.  "Peki baba" dedim ve o günden itibaren atletizme başladım. Yahya Su, cimnastik hocamızdı. Atletizm seçmeleri Namık Kemal Lisesi'nin bahçesinde yapılıyor. 1950'ler şöyleydi, okulda evli barklı adamlar bile okuyordu. Seçmelere gittim. "Hocam ben de koşacağım" dedim. "Oğlum, seni bu cüsseyle ezerler, onlar senden çok büyük" dedi. "İzin verin " diye yalvardım.  Koştum ve 1000 metrede lise şampiyonu oldum. 1952’de Türkiye Şampiyonası olacaktı.  İzmir Bölge Müdürlüğü beni, Acar Asena'yı ve Baydo Baykal'ı takıma aldı. Sonra  "Maddi imkanlardan 3.kategori atletlerini götüremeyeceğiz" dediler. Babam bana para verdi. “İstanbul’a git, derece almadan gelme" dedi. 400 metre koşacaktık. Sabah kulvar kurasında 3. sırayı çekmiştim. Çok iyi bir yerdi. Yöneticiler, "Siz bu yarışta 6 kişisiniz, seçme koşusu yapmaya gerek yok, akşam direk final koşacaksınız” dediler. Ama yeniden kulvar kurası çekmemizi istediler. İtiraz ettim, ama İstanbullu atletler çoğunlukta olduğu için sesimi duyuramadım. Bu kez en kötü tabir edilen 6. kulvar çıkınca çok sinirlendim, konsantrasyonumu kaybettim. Yarış başladı, öyle bir çıkış yaptım ki, sonradan dayımın oğlu anlatttı, heyecandan ayağa kalkan tribündekiler yeni Türkiye rekoru kıracağımı söylemişler. Ama yarışa 40 metre kala bir anda nefesim kesildi, kulvar siniriyle koşu taktiğini unutmuştum. İnanın kalan metreleri hafif koşuyla tamamlamama rağmen İzmir’e bronz madalya ile döndüm. Eve geldim babam “Ne yaptın” dedi. "Buyrun" dedim madalyayı koydum önüne. Ertesi sabah 17 yaşında Altınordu idmanına çıktım.”

İLK MAÇIMDA DİZLERİM TİTREDİ
“Babam, 400 metre eski İzmir şampiyonuydu. Futbolcu olarak da sol bek oynuyordu. Sait hocayla iyi arkadaştı. 1986’da prostat kanserinden kaybettik. Allah rahmet eylesin. Ağırlaştığı bir gün beni yanına çağırdı. “Bu hayattan göçeceğim. Gazeteye Altınordulu Bahriyeli Cemil vefat etti ilanı verirsiniz” dedi. Aynen ve gururla uyguladık…  Sait hoca bana bir günden bir güne ismimle hitap etmedi. Bana hep "Cemil'in oğlu" derdi. Antrenmanlarda çok iyi çalışıyordum, zaten atletizm yaptığım için de hızlıydım. O zamanlar genç takımlar yoktu. Herkes doğrudan A takımda oynardı. Lig başladı,  "Altınordu'nun santrhafı sensin. 5 numara oynayacaksın" dediler. O zamanın oyun sistemi W (Double V) sisteminin en arkasındaki isimdim. Dizlerim titriyor ilk maçımda. Fehmi abi "korkma" dedi. Böylece başladık futbola.  Bizim zamanımızda kornerlerde sağ bek, sol bek, santrhaf orta saha çizgisini geçmezlerdi.”

TRİBÜNLER HER ZAMAN DOLUYDU
 “1954 yılında bir değişim oldu. Atletizm takımından sporcuları alındı takıma. 1957 yılında Macar Sobel geldi ve Altınordu bir top cambazına kavuştu. İzmir'e sirk için gelmişler. Adam aynı zamanda da antrenör. Geldi, baktık,  hakikatten cambaz yani. Ayağından top almak mümkün değil. Tüm yeteneklerini bize öğretti. Taktiksel anlamda çok iyi bir teknik adamdı. Bize o zamanlar “Sobel'in Kırmızı Donlu Şeytanları”  dediler. Basmane, Altınpark ve yukarısı tamamen Altınordu’ydu… Tribünler her zaman doluydu. Sonradan kulübümüzün olan Halk Sahası’nda (Şimdinin Atatürk Spor Salonu ve Yüzme Havuzu’nun olduğu Alsancak’taki arazi) antrenman yapar, Alsancak Stadı’nda maça çıkardık. O zamanlar jübile diye bir kavram yoktu. Bu nedenle Sait Altınordu’ya futbolu bıraktığında jübile yapılamadı.  Metin Oktay’ı ilk zamanlarında aramıza çok almazdık. Aynı yaşta olmamıza rağmen yetenek olarak gerimizdeydi. Ancak çok çalıştı, hepimizi geçti, Galatasaray’da oynarken, devre aralarında İzmir’e geldiğimde bizimle antrenmanlara çıkardı. Ayağından top alamazdık, basardı hepimize çalımı... Atletizm antrenmanına gidiyordum. Adnan Süvari eski Alsancak Stadı'nda oyuncuların çıktığı tünelin oraya beyaz bir kale çizdirmiş. Ben gittiğim zaman, Metin Oktay elinde bir top, duvara vuruyor. Dönen topu alıyor aynı noktadan bir daha vuruyor. Antrenmana başlardım Metin çalışıyor, bitirir giderdim Metin hala çalışıyordu. 

PROFESYONELLİK GELDİ, MERTLİK GİTTİ
”İlk profesyonellik geldiğinde sahaya 9 profesyonel adam çıkartma kuralı vardı. Bir gün Sait Altınordu, “Cemil'in oğlu gel bakalım. Sahaya 9 profesyonel çıkaramıyoruz, seni de profesyonel yapacağız” dedi. “Ne demek o” dedim”  O da “Bilmiyorum ki valla çıkarttılar bunu bizim başımıza… Parayla oynayacaksınız bundan sonra” dedi.  “Neeeeey, parayla mı ? Ben Altınordu formasını giyeceğim, bu sahada hayalim olan Altınordu takımı ile beraber sahaya çıkacağım, top oynayacağım, bir de üstüne para mı  alacağım ?”  Satih Hoca, “Öyleymiş be oğlum… Yalnız Cemil'in oğlu bak, paramız yok, sana para veremeyeceğiz”  50 liraya profesyonel oldum ben. 50 lira zorla soktular cebime. Ben top oynadığım sürece kulüpten içeriye ayakkabım, çorabım, tozluğum, şortum, formam, eşofmanım girmedi. Hepsi evde tek tek yıkandı. Allah rahmet eylesin anneciğim yıkadı. Sahaya çıktığım zaman formam kolalı gibiydi.  Bize göre profesyonellik buydu. Ankara'dan genç milli bir çocuk getirdiler santrhaf. Takım mağlup oluyor biz ağlıyoruz, o ise gülüyor. İki üç kez sert şekilde uyardım ama ben kötü oldum. Adam para alıyor, yöneticiler onu korudular. Profesyonellik geldi, mertlik gitti, kulüp sevgisi azaldı, amatör ruh kayboldu”

SON MAÇIMI ALTAY’A KARŞI OYNADIM…
“1957 yılı Altay – Altınordu maçı.  Sobel antrenör. Basmane Dönertaş'ta maçtan önce toplantı yapıldı. Sobel dedi ki, “Bugün biz şampiyon olacağız” O gün ben sağ açık oynuyorum, askerden santrhaf Ekrem geldiği için.  Sobel, “Bugün Güner var oynamak. Volan santrhaf” yani santrhaf arkasında süpürücü. Süratliyim, hızlıyım ya kaçan topları toplayım. Hemen bizim santrhaf Ekrem itiraz etti. “Oynamıyorum ben” dedi. İdare heyeti Ekrem’i durdurdu,  Sober'e “Olmaz öyle şey bizim santrhaf neden volan olacak. Taktiği değiştir” diye çok ısrar ettiler. Sobel güldü, “Ben değişikliği yaparım ama büyük olasılıkla yeniliriz” Benim de sırtımı okşadı. Sahaya çıktık.  Altay'da ileride Bayram Dinsel ağabey oynuyor. Vahap Özaltay babamın arkadaşı. Koç Mustafa vardı sağda çok iyiydi.  Maç başladı. Hakem Doğan Babacan’dı büyük olasılık.  Oyunun 15 ya da 18. dakikasında bir top geldi,  biz Koç Mustafa ile kafaya çıktık.  Ben herhalde bir karış daha fazla çıkmışım ki, Koç Mustafa tam sol soğancığıma kafayı yapıştırdı. O dakikadan itibaren hiç bir şey hatırlamıyorum.  Devre olmuş içeri girilmiş çıkılmış maç bitmiş ben yokum. Sahadayım ama yokum. Kimse farkında değil işin. O gün beyin kanamasından giderdim. Allah rahmet eylesin Beytullah Baliç ağabey maç bitmiş herkes çıkıyor dışarıya, bir bakıyor ben taç çizgisinde halen gidip geliyorum. Yanıma geldi, Güner “Hadi oğlum maç bitti çıkalım” dedi. Koluma girdi beni soyunma odasına götürdü. Ben eve nasıl geldiğimi dahi hatırlamıyorum. Çok sonra kendime gelmişim. Ertesi gün gazetelere baktım 3-1 yenilmişiz. Ertesi gün sokakta bir söylenti. “Günel bilerek oynamadı” diye… Çok kızdım, köpürdüm, ağlıyorum. Sait hoca geldi. “Cemil'in oğlu biz senin nasıl bir insan olduğunu biliyoruz” dedi. 

1991’DEN BU YANA MAÇA HİÇ GİTMEDİM
Kulüp beni 1800 TL’ye satışa çıkardı. O zaman babam ile beraber pasaport kahvesini çalıştırıyoruz. Tam karakolun karşısındaki kahve. Dar ince uzun bir kahvedir. Allah rahmet eylesin Mazhar Zorlu geldi. Babama  “Cemil abi Güner'i bize verir misin ?” dedi.  Babam, “Güner orda konuş” dedi.  Geldi “Kulübün seni satışa çıkarmış, sen iyi futbolcusun,  Altay'da oynar mısın ?” dedi. Ondan sonra oturdu bir saat beni ikna etmeye çalıştı. “Sana bir şey soracağım buna doğru cevap verirsen yarın Altaylısın” dedi. “Altay – Altınordu maçında forma giyer misin ?”  dedi. Tüylerim diken diken. “Giyemem, giymem. Ben Altınordulu’yum”  dedim. Mazhar Zorlu ağabey “Peki oğlum, hadi eyvallah” dedi. Adnan Süvari Allah rahmet eylesin. Demirspor da arkadaşlarım oynuyor. Gürcan var. “Gel götürelim seni” dediler. Olmuyor, olmuyor.  İçimden gelmiyor.  Ya Altınordu, ya hiçti benim için… Hemen askerlik şubesine gittim. Ben futbolu hemen bıraktım orda. Sonra Osmanlı Bankası’nda görev yapıp, emekli oldum. O günden sonra 1991 yılında Amigo Yaşar Tunçses’in davetine icabet haricinde hiç Altınordu maçına gitmedim. 1954-57 yıllarında gururla formamı taşıdım. 

VOLEYBOLU ŞAMPİYON YAPTIK
“Futbolu bıraktıktan sonra bir daha hiç top oynamadım. 1964-65 ya da 66 yılında mı bilmiyorum. Serviste otururken kapı çaldı, şef muavinliği yapıyorum. Kapı açıldı baktım Ali Egeli. “Girebilir miyim ?” dedi. Osmanlı Bankası'ndayım Gümrük’de. “Buyur ağabey” dedim ayağa kalktım. “Ben senden bir şey rica edeceğim. Bizim Altınordu erkek voleybol takımı sorumluluğunu bana verdiler. Voleybol takımı da 1. Lig’e yeni çıkmıştı. Ben bunlarla uğraşamam.  Aklıma sen geldin. Sen Altınordulusun bana yardımcı ol sen…Ne istiyorsan vereyim, bu takımın başında sen ol” dedi. “Olur abi” dedim. O takımı aldık,  yenilmeden İzmir  şampiyonu olduk… Kapalı salonda baya sükse yapmıştık. Altınordu maçları kalabalık oluyordu. Ben de kulübüme hizmet etmenin keyfini ve onurunu yaşadım.”

TECRÜBELERİ AKTARMAK İSTERİM
“Ben, Altınordu’nun Avrupa’ya ünü yayılmış Akademi'deki çocuklar ile beraber olmak isterim. Ben onların dedeleri sayılırım. Onlara söyleyeceklerim var. Bu arada tespitim şudur ki biz futbolculara halen topa nasıl vurulur öğretemedik. Futbol camiasında bugün 1000 kişi varsa, sadece 10'u topa nasıl vuracağını biliyor. Halen düzeltemedik. Ama Altınordu Futbol Akademisi ile gurur duyuyorum. Yıllar sonra bir A Takım maçı, bir akademi maçı izlemek benim için gurur olur. Bu ziyaret beni ve ailemi çok onore etti. Altınordu Arması’na hizmetlerinden dolayı Seyit Mehmet Bey’e teşekkür ediyorum”



  • ASPIRE ACADEMY İLE ÖZEL MAÇLAR YAPTIK
    Katar’ın dünyaca ünlü Aspire Academy takımları ile özel maçlar yaptık.
  • SARP KAÇAR’A MİLLİ DAVET
    Altınordu Futbol Akademisi (ALFA) U16/17 Takımı sporcularımızdan Sarp Kaçar, U16 Milli Takımımızın Karadağ ile oynayacağı özel maçlarının aday kadrosuna çağrıldı.
  • ASPIRE ACADEMY’DEN KULÜBÜMÜZE ZİYARET
    İsmet Orhunbilge Tesisleri'mizde çalışmalarını sürdüren Katar'ın dünyaca ünlü Aspire Academy'sinin yetkilileri Metin Oktay Yerleşkemizi ziyaret etti.
  • 29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI TURNUVASI SONA ERDİ
    Geleneksel olarak düzenlediğimiz 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı AFO Turnuvamız sona erdi.
  • CUMHURİYET KUPASI’NDA İKİNCİ OLDUK
    Altınordu U11 ve U10 Takımlarımız Pamukkale’de düzenlenen 29 Ekim Cumhuriyet Kupası Futbol Turnuvası’nı ikinci olarak tamamladı.
  • GÖZTEPE U15: 3 – ALTINORDU U15: 2
    Altınordu Futbol Akademisi (U15) Takımımız, Gelişim Ligleri’nde Göztepe’ye 3-2 mağlup oldu.
  • U12 İZMİR CUP’A SİVASSPOR DA GELİYOR
    Kulüp olarak 2013 yılından beri düzenlemiş olduğumuz Uluslararası U12 İzmir Cup’a katılmayı onaylayan 32. takım, Süper Lig ekiplerinden Sivasspor oldu.
  • GÖZTEPE U16: 1 - ALTINORDU YAFO U16: 0
    Altınordu YAFO U16 Takımımız, U16 Gelişim Ligi'nde, Göztepe U16 takımına deplasmanda 1-0 mağlup oldu.
  • KARŞIYAKA U14: 0 – ALTINORDU U14: 3
    Altınordu Futbol Akademisi (ALFA) U14 Takımımız, Gelişim Ligi’nde deplasmanda Karşıyaka’yı 3-0 mağlup etti.
  • 29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI TURNUVASI BAŞLADI
    Geleneksel olarak düzenlediğimiz 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı AFO Turnuvamız başladı.